Bu sayıda sorularımızı Ordu’nun önemli iş insanlarından Adil Levent Karlıbel’e yöneltiyoruz. Ordu’nun 2019 yılı vergi rekortmeni olan Levent Bey, oldukça tevazu sahibi olan bir beyefendi… Geniş yelpazede, farklı alanlarda büyük işlere imza atmasının yanı sıra birçok insanın da yaşamına dokunmuş halen de dokunmakta; yöneticiliğini yaptığı Ergin Karlıbel Bilgi Vakfı aracılığı ile yapılan sosyal sorumluluk projeleri birçok insana uzanıyor, yaşam kurmasına aracılık ediyor. O’nu daha yakından tanımak birçoğumuza ilham olacak…
Levent Bey sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
1965 yılında Ordu’da doğdum. İsmetpaşa İlkokulu, Merkez Ortaokulu ve Ordu Lisesi sonrasında 1986 yılında İTÜ Mimarlık Fakültesi’nden mezun oldum. Yine İTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü’nde yüksek lisans yaptım. Çeşitli üniversite ve enstitülerin iktisat, yönetim ve pazarlama eğitimlerine katıldım. Yüksek lisans döneminden başlayarak birçok özel firmada mimar, ara yönetici olarak görev aldım. Üç yıl Ankara’da inşaat yaptım. 1994 yılında Ordu’ya döndüm. Mimarlık ve inşaat işlerine devam ettim. Birçok fındık işleme tesisi benim projemdir. Aynı dönemde Poyraz&Karlıbel Fındık Entegre Tesisini sıfırdan kurduk ve 2007 yılına dek ortaklığımız devam etti. 2007-2011 yılları arasında Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdür olarak ortağı olduğumuz Medicalpark Ordu Hastanesi’nde çalıştım.
“Ürettiğimiz tüm yapıların mimari projeleri ve iç tasarımları bana aittir. Dışarıya profesyonelce proje çizecek vaktim olmuyor ama eş-dost için tasarımlara severek ve isteyerek katkı vermeye çalışıyorum.”
Halen; gıda, inşaat, turizm, sağlık, destek hizmetleri ve tekstil gibi farklı sektörlerde faaliyet gösteren 11 şirketi bünyesinde bulunduran ailemize ait grupta ortak yönetici olarak çalışıyorum. Ailemize ait Ergin Karlıbel Bilgi Vakfı Yönetim Kurulu Başkanvekiliyim. Evliyim ve iki çocuğum var. Oğlum Münih Teknik Üniversitesi’nde 3.sınıf, kızım ise Ordu’da lise son sınıfta okuyor.
Karlıbel Topluluğu’nun başındasınız. Asıl mesleğiniz olan mimarlık da aktif olarak hayatınızda mı?
Mimar ve Şehir Plancısı ünvanlı nadir ve şanslı kişilerdenim. Mimarlık eğitiminin şehir ve bölge planlamaya çok katkısı olduğuna inanıyorum. Eğer üniversite tercihinde isteyerek mimarlık tercihi yaptıysanız bu meslek tutkuya dönüşür. Her boş vaktinizde kendinizi bazen bir detay çözümü bazen bir yerleşim planı için kağıt karalarken bulabilirsiniz.
Ürettiğimiz tüm yapıların mimari projeleri ve iç tasarımları bana aittir. Dışarıya profesyonelce proje çizecek vaktim olmuyor ama eş-dost için tasarımlara severek ve isteyerek katkı vermeye çalışıyorum.
Birçok farklı iş kolunuz var ama Karlıbel Topluluğu’nun ilk girişimi Fındık İşleme Tesisi… Fakat günümüzde inşaat, turizm, sağlık, gıda ve gayrimenkul olarak devam ediyor. Yönünüzü değiştiren ne oldu?
Aslında fındık sektörü dede mesleğimizdi. Uzun zaman iştigal konumuz oldu. 1942 yılında dedem tarafından kurulmuş ve işletilmiş bir fındık kırma fabrikası bu şirketlerin başlangıcıdır. Daha sonra bu sektörde ortaklıklar yaptık. 80’li yıllarda Kefeliler ile bir entegre fındık fabrikası, 90’lı yılların başından itibaren İstanbul’da Kalite Gıda A.Ş. adıyla bir fındık işleme tesisi yatırımı yaptık. 1994 yılında ise Poyraz&Karlıbel firmasını kurduk. Fındık sektöründe kıyasıya bir rekabet vardır. Natürel fındık satışlarında risk büyük, kar azdır. İşlenmiş ürünlerde kar yüksek gibi görünse de; kıyma, dilme ve un gibi alt ürünleri bir şekilde pazarlamak zorundasınız. Çok ciddi sermaye ihtiyacı dolayısı ile de kredi talebi olan bir sektördür. Bu süreçleri değerlendirdik ve yaşam tarzımıza çok uygun olmayan bu dünyadan çıkmaya karar verdik. Tercihimizi diğer sektörlerden yana yaptık ve hiç pişman değiliz.
Eğitim hedefli sosyal sorumluluk projelerini Ergin Karlıbel Bilgi Vakfı aracılığı ile hayata geçiriyorsunuz. Yüzlerce öğrenciye burs desteği sağlıyorsunuz. Biraz projelerinizden bahseder misiniz?
Ailece bu dünyayı “devre mülk” görenlerdeniz. Üzerinden üç kuşak geçen servet çok değil. Yaşam sürecimiz tükendiğinde ve sizi son tanıyan kişi öldüğünde siz de yok olmuş olacaksınız. Bu nedenle sizden sonra yaşayacak, sizi hatırlatacak ve birilerinin hayatına dokunacak şeyler yapmak arzusu ile 1997 yılında bir aile vakfı kurduk.
“Ailece bu dünyayı ‘devre mülk’ görenlerdeniz. Üzerinden üç kuşak geçen servet çok değil. Yaşam sürecimiz tükendiğinde ve sizi son tanıyan kişi öldüğünde siz de yok olmuş olacaksınız.”
Başta zihinsel ve fiziksel engelli çocuklar için; Adil Karlıbel Özel Eğitim Meslek Okulu ve Mimar Oktay Uğurel Özel Eğitim Okulu’nu bağışladık. Ahmet Karlıbel Yeşilyurt İlköğretim Okulunu yaptırdık. Daha sonra Ordu Üniversitesi için Lebibe- Ergin Karlıbel 1000 kişilik Kız Öğrenci Yurdu için 20 bin m2 arsa bağışı yaptık. Son olarak Ergin Karlıbel Üniversite Camii ve İlahiyat Fakültesi binası için arsa bağışında bulunduk. Bunların dışında irili ufaklı kütüphaneler, sergi salonları gibi onlarca eğitim ve kültür mekanı yaptık, kitaplar yayınladık. Halen her ay 65 tıp fakültesi öğrencisine karşılıksız bursumuz 24 yıldır devam ediyor. Yeni hedefimiz yetenekli çocuklarımızı Türk sporuna kazandırabilmek için bir futbol eğitim merkezi kurmak. Bu konuda çalışmalarımız ve yatırım planlamamız devam ediyor.
Çocukluk hayallerinizi gerçekleştirebildiniz mi? Yoksa bu hayaller aslında çok mu farklıydı?
Çocukluk hayalim dev bir çiftlik sahibi olmak ve bir tersane kurmaktı. Çiftlik hayali biraz farklı olsa da gerçekleşti ama tersane kurmak ve yat üretmek hala aklımın bir köşesinde. Öğrenciliğim boyunca İstanbul’da tersaneleri o kadar sık gezerdim ki hala sahipleri ve çalışan ustalar dostumdur. Aslında yat konusunda 17 metrelik bir prototip üretimini amatörce yaklaşık beş yıldır fırsat buldukça sürdürüyorum. Bu yıl tamamlanır sanırım.
Hazır çocukluğunuza dönmüşken nasıl bir Ordu hatırlıyorsunuz? Çocukluğunuzun Ordu’su ile şimdiki Ordu arasında ne gibi farklar var?
İnsanlar ve yapılar çokça, kültür fazlaca değişti maalesef. Çok gezen ve her kesimden her meslekten çok arkadaşı olan biriyim ben. Bu çocukluğumdan kalma bir özellik. Eski Ordu’da insan ilişkileri sıcak ve çıkarsızdı. Hemen herkesi tanırdık, tüm mahallelerde arkadaşlarımız vardı. Gece yarılarına kadar sokaklarda, deniz kenarında, iskelelerde olurduk. Okul bahçeleri asfaltsız betonsuz gerçekten “okul bahçesi” gibiydi. Şu an hemen tüm sokakları geziyorum ama sokakta o kadar az çocuk görüyorum ki inanamıyorum.
Şehir daha küçük, daha yoksul, gösterişsiz ama zarif ve güzeldi. Saray Mahallesi’nden Keçiköy’e kadar beyaz iki katlı evler ve portakal mandalina ağaçlı yemyeşil bahçeleri vardı.
“Eski yöneticilere ve Ordulu aktivistlere çok şey borçluyuz. Kıyılara yeşile sahip çıktılar ve bizlere hala güzel olan bir kent bıraktılar. Özlemle andığımız birçok şeyi kaybettik belki ama zaman içinde bunları tekrar canlandıracak birilerinin çıkacağına inanıyorum.”
Şu anda her yerde olduğu gibi kaçınılmaz şekilde büyüdü şehir. Aslında nispeten daha az bozuldu Ordu. Çok güzel bir kıyı şeridimiz var. Neredeyse 24 saat yaşıyor bu bölge. Eski yöneticilere ve Ordulu aktivistlere çok şey borçluyuz. Kıyılara yeşile sahip çıktılar ve bizlere hala güzel olan bir kent bıraktılar. Özlemle andığımız birçok şeyi kaybettik belki ama zaman içinde bunları tekrar canlandıracak birilerinin çıkacağına hala inanıyorum.
Levent Karlıbel’in hayat mottosu nedir?
Hiç kimseyi incitmeden ve abartmadan Dünya’nın tüm güzelliklerini yaşamak.
Dijital dünya ile aranız nasıl?
Oldukça iyi bir “seyirci” sayılırım. Teknik olarak hiç anlamam ama kullanırım. Dünyanın geleceği ve gerçeği olduğuna inanıyorum. Önümüzdeki on yılda mevcut gücünü geometrik arttıracak ve tüm yaşamımızı ele geçirecek.
İş dünyasından, sanat ya da spor camiasından takip ettiğiniz; bir cümlesi, tavrı, duruşu ile sizde fark yaratmış, takip ettiğiniz kişiler var mı?
İş dünyasından İshak Alaton ilkeleriyle, Bülent Eczacıbaşı tarzıyla, Şakir Eczacıbaşı sanata bakışıyla, Elginkan (ECA vakfı) eğitime katkılarıyla örnek aldıklarım. Spor dünyasından Ronaldo’nun mesleğine saygısını ve aslını yitirmeden zirvede kalışını severim.
Hobileriniz var mı? Ya da asla vazgeçmem, çok büyük keyif alıyorum dediğiniz alışkanlıklarınız?
Fırtınada denizi seyretmeye bayılırım. Gezilerimde başka ülke ve Türkiye’de köy – kasaba dolaşmayı, insanları tanımayı ve izlemeyi tercih ederim. Oradaki hayatlar etkiler beni. Eski hesap makineleri, cihaz ya da aletleri toplar, eski plakları saklarım. Yemek yapmayı çok severim. Dünyanın her yerinde yeme içme mekanlarını ve dükkanlarını gezer, gördüğüm her sosu her baharatı alırım. Peynir, güzel yemek ve eşlik eden her şeyden keyif alır ve asla vazgeçmem.
Hiç unutamadığınız bir anınız; ve hala hatırladıkça güldüğünüz…
Çoğunluğu Taşkışla’dan. Taşkışla mimarlığın mabedidir. Çok keyifli muhteşem bir dönemde okuduk. Efsane hocalar ve mizah yeteneği ile dolu arkadaşlar vardı. Yüksek Matematik dersine hocaların hocası Prof. Dr. Selma Soysal gelirdi. Problemleri bir yere kadar çözer sonra gerisi O’na basit geldiği için “artık çözüm aşikardır” yazar bitirirdi.
İlk ara sınavda üç sorudan ikisini az çok anladım ama çözemiyorum. İkisini de biraz sürdürdüm ve sonra sonlarına “artık çözüm aşikardır” yazdım. Sonuçlar asıldı 90 aldım. Uçuyorum… 2.sınavda iki soru. İlkini çözdüm, ikincisine aynı numarayı yaptım ve yazdım “artık çözüm aşikardır”. Sonuçlar asıldı 40 aldım. Yüzsüz yüzsüz asistana “Kağıdımı görebilir miyim?” dedim. Baktık sınıfın önünde, hoca yazmış kırmızı kalemle; “yok çocuğum o kadar da aşikar değildir”.
En son okuduğunuz kitap; ve mutlaka okumalısınız dediğiniz…
Dixit ve Nalebuff’ın Strateji Sanatı’nı okumaya başladım. Bence herkes Neyzen’i, Ziya Paşa’yı bilmeli; özellikle Türk ve Rus klasiklerini mutlaka okumalı.
Peki Levent Karlıbel’in hayata yeni atılacak gençlere tavsiyesi ne olur?
Mezuniyet sonrası mutlaka büyükçe bir şirket bünyesinde mümkünse taşrada çalışsınlar. Oldukları yerde mutlu olmayı öğrensinler. Çağı takip etsinler. Sosyal olmanın, kişisel tarzın ve özgüvenli pozitif bir duruşun eğitim kadar önemli olduğunu bilsinler. İş seçerken “işin geleceğini” ya da “geleceğin işini” değerlendirsinler.