Bu 5 Çayı’nda Deniz Atik’in misafiriyiz… Sanata olan ilgisini erken yaşta keşfeden Atik, hikayesini oldum olası sanat-tasarım-moda çerçevesinde şekillendirmiş. Halen Ordu Üniversitesi Moda Tasarım Bölüm Başkanlığı görevini sürdüren Atik ile tasarım sürecinden markalaşmaya, ilham aldığı kişilerden makyaj sitiline kadar birçok renkli konuya temas ettik.
Bugün moda ve sanatla iç içe yaşayan Deniz Atik, daha ortaokul yıllarında farklı bir bakış açısına sahip olduğunu keşfetmiş. Tasarım yeteneği aileden geliyor olsa da o dönemde bu mesleğin çok revaçta olmaması, okul hayatına girişte biraz mücadele etmesine neden olmuş. Anadolu lisesinde okurken bir ressamın atölyesine kaydolduktan sonra özellikle klasik sanata olan ilgisinin de farkına varmış. Tasarımın hikayeleşme kısmına olan hayranlığı, doğru yerde olduğu inancını daha da perçinlemiş; sanatı ve tasarımı birbirine bağlayan noktada olmak istediğine karar vermiş.
Bugün Ordu Üniversitesi Moda Tasarımı Bölüm Başkanlığı görevini yürüten Atik, üniversite eğitimini Yeditepe Üniversitesi Moda Tasarımı bölümünde gerçekleştirmiş. Okul devam ederken moda, tasarım ve sanatı kapsayan her alanı deneyimleme fırsatı yakalamış. Evliliği ile birlikte Ünye’ye dönüş yapan Deniz Atik, 19 Mayıs Üniversitesi Tasarım ve Sanat Bölümü’nde de yüksek lisansını tamamlamış. Doktorasına Haliç Üniversitesi Moda Bölümü’nde devam ediyor.
Moda, sanat ve tasarımı bir bütün olarak ele alan, eski ve yeniyi yorumlamayı seven ve kendine özgü farklı bir hikaye ortaya koyan Deniz Atik, müthiş sofrasında bizi ağırladı…
Moda yolculuğunuz nasıl başladı?
Aslında hocalarım okulda kalmamı çok istedi ama ben sektörde de tecrübe sahibi olmak istiyordum. O zamanlar akademisyenliğe çok uzaktım. Üniversiteden hemen sonra çocuk tekstil markası BG ve sonrasında Goose’da tasarımcı olarak çalışma hayatına başladım. Ama bu beni çok mutlu etmedi. Hep içeride tamamlanmayı bekleyen bir boşluk olduğunu fark ediyordum. Sonrasında styling, moda fotoğrafçılığı gibi birçok farklı alanda çalıştım.
Ve bir arkadaşımla birlikte bir marka yarattık. Nişantaşı’nda showroomumuz vardı. İç pazara çocuk tasarımları üretmeye başladık. Sonrasında ben bireysel markamı yarattım. ‘’Pink Cloud’’ … Yurtdışı fuarlarına katıldım, Beymen gibi birçok markaya tasarımlarımı ulaştırdım. Ama Ünye’ye dönüş yapınca buradaki atölyeden ulaştırmam zor oldu ve ben Ünye’de Deniz Atik olarak Houte Coture ve gelinlik üzerine bireysel çalışmalarıma devam ettim. Yaklaşık 4 sene bu alanda çalıştıktan sonra akademisyenlikte karar kıldım. Atölyemi kapattım ve üniversite de öğretim görevlisi olarak şimdiki kariyerime adım atmış oldum.
“Hepimizin gözü farklı görüyor, farklı hikayeleştiriyor. Benim gözüm de gördüğü her alanı, her noktayı sanat, moda ve tasarım kadrajı ile değerlendiriyor. Benim için her şey canlı bir tuval gibi ve ben bu tuvalde farklı bir hikaye yaratmayı seviyorum.”
Moda ve tasarım hayatınızın hangi alanında?
Hayatımın her alanında diyebilirim. Bu benim için bir meslek değil bir yaşam biçimi aslında. John Berger’in Görme Biçimi diye bir kitabı var. O kitapta da anlatıldığı gibi hepimizin gözü farklı görüyor, farklı hikayeleştiriyor. Benim gözüm de gördüğüm her alanı, her noktayı sanat, moda ve tasarım kadrajı ile değerlendiriyor. Canlı bir tuval gibi benimiçin her şey ve ben bu tuvalde farklı bir hikaye yaratmayı seviyorum.
Tarzınızı nasıl tanımlıyorsunuz?
Net bir tarzım yok. Modayı sevme nedenim bir styling kurgusu; bir insana kıyafeti ve kişiliğini tasarım olarak görsele yansıtabilmek. Kendi tarzımda karıştırmayı seviyorum ama ağır basan; maskulen tarzım. Bir gün maskulen ve romantik, bir gün maskulen ve feminen. Maskulen tarzın tavırla bir ilgisi var. Bu tarzım sabit ama yanına değişkenler ekleniyor. Bizim sektörde buna ‘eklektik bir tarz’ diyoruz. Mesela ben derste çocuklara eklektik bir tarz oluşturun dediğimde özgün bir bakış açısı ile, farklı tarzların birleşimi bir styling istiyorum. İşte bu da ben! Asla sabit değil, hep değişken. Kendine göre modern ötesi.
“Kendi tarzımda karıştırmayı seviyorum ama ağır basan; maskulen tarzım. Bir gün maskulen ve romantik, bir gün maskulen ve feminen. Maskulen tarzın tavırla bir ilgisi var. Bu tarzım sabit ama yanına değişkenler ekleniyor.”
Aksesuarlar sizin için önemli mi? Tasarımlarınızda nasıl kullanıyorsunuz?
Aksesuar kumaşa ruhunu veren bir obje. Dolayısıyla ben ilk önce aksesuarı düşünüyorum. Ayakkabı, çanta ve takı… Yarattığın stylingde kıyafetin ruhunu bir çanta ile farklılaştırabilirsin. Mesela ayakkabı, karakter gibi bir şey. Hepimiz bir maskulen ceket giyebiliriz ama bunu nasıl bir aksesuar ile tamamladığımız önemli bence!
Tasarım açısından yaratım süreci zihninizde nasıl ilerliyor?
O süreç bende biraz ters ilerliyor. Çünkü ben önce o son tabloyu görüyorum. Bir çantayı tasarlarken, ilk önce onu nasıl sunacağımı düşünüyorum. Son resim beni çok heyecanlandırıyor. Mesela 60 parçalık bir koleksiyon hazırlıyorum, ilk önce o defilenin sonunda kızların bir arada duruş tablosundan başlıyor her şey. Sonra özele indirgeyerek hangi kumaşla çalışacağıma karar veriyorum. Renkler ve kumaşlar o ruhu yansıtmamda oldukça önemli. Bütüncül tasarım yaklaşımı da diyebiliriz buna.
Kişisel bir koleksiyon ya da yeniden markalaşma hayaliniz var mı?
Mezun olduğum günden beri hayalim bu; ve ufak ufak hep denedim aslında. Doğru zaman ve deneyim çok önemli. Çalışmalarım var. Çantalarla başladım, işin içine ayakkabı da giriyor şimdi. Kıyafetler hep var zaten. Şu an bireysel bir marka çıkarma aşamasındayım diyebilirim.
İlham aldığınız kişiler kimler?
Modayı sanata bağlayan kişilerden ilham alıyorum. Simone Rocha markasını çok beğeniyorum. Zihinlerimizin çok benzer olduğunu düşünüyorum. Dior’un tasarımcısı Maria Grazia Chuiri’i çok beğeniyorum. Anine Bing’in tasarımları da benim tarzımı yansıtıyor. Mimari bakış açısı da bana farklı bir ilham veriyor. Barok dönemi ressamlarının da bana farklı bir bakış açısı kazandırdığı kesin.
En beğendiğin markalar, tasarımcılar kimler?
Bir tasarımcı olarak dünyada yeni bir tasarıma ihtiyaç var mı bilmiyorum? Binlerce tasarımcı ve marka var. Mesela ben şu anda Ünye’de yaşıyorum ve burada olmamın bir sebebi var. Neden buradaki bir değeri alıp, modernize edip dünyaya tanıtmayayım. Geleneksel değerleri modernize etmek fikri beni heyecanlandırıyor. İşin tasarım ve moda tarafında sürdürülebiliyor olması, yavaş moda, zamansız parçalar en sevdiğim…
Simone Rocha, Dior, Victoria Beckham markalarını çok beğeniyorum. Zamansız parça tasarımları ile Dior, maskulen havası ile Prada… Bunun yanında, aynı zamanda arkadaşım Burçe Bekrek’in tarzını çok beğeniyorum. Fırat Neziroğlu dokumalarını ve geleneksel değerleri modernize edip uyarlayan Zeynep Tosun’u da sayabilirim.
Makyaj stiliniz nedir? Çantanızdan eksik etmediğiniz üç makyaj malzemesi?
Çok renkli bir cildim olmadığı için higlihter kullanmayı çok seviyorum. Göz kalemi, far ve rimel vazgeçilmezim. Çünkü benim için stylingi tamamlayan tarafta göz makyajı çok önemli. Makyaj İfadeyi tamamlayan bir şey.
Sizin gibi moda sektöründe ilerlemek isteyenlere önerileriniz ne olur?
‘Neden modayı tercih ediyorlar?’ önce bu sorunun cevabını kendilerinde aramaları gerekir. Ben her dönem başlangıcında öğrencilerime hep aynı soruyu soruyorum. Moda şu anda aşırı revaçta bir sektör ama içinde de bir sürü demoralizasyonun ve zorluğun olduğu bir bölüm aslında. Kişi, karakterinin bir şeyi yaratmaya uygun olup olmadığını bilmesi gerekir. Moda zamanla yarışan, çok değişen, çok gergin bir sektör.
Dünyaya sunabileceği, kurgulayabileceği bir değeri var mı? Ne tasarlayacak bilmesi lazım. Tasarımdan beklentisi ne? Tasarım bir problem çözmedir; bir derdin, bir problemin olacak ve sen bunu yorumunla yansıtacaksın.
İş sadece küçük siyah bir elbise tasarlamak değil; anlam yüklemesi ve bir hikayesi olması lazım. Çok araştırmaları, çok okumaları, çok görmeleri lazım… Bu birikim tasarımda ilham olacak.